Bursa NetHaber

Bursa’nın asırlık gıda markası

EKONOMİ

Taze, hijyenik ve lezzetli ürünleriyle 1935 yılından beri Bursalıların değişmez gıda markası olan Aytav Aydın Tavuk ve Et Pazarlama, emin adımlarla bir asra koşuyor. Firmanın dördüncü kuşak temsilcisi Mehmet Aydın, çocuklarıyla birlikte firmayı yüzüncü yılına taşımak için çalışıyor.

Uzun yıllara dayanan tecrübesiyle sektörün duayen isimlerinden Mehmet Aydın, Bursa Ticaret Borsası Meclis Başkanlığı göreviyle de sektöre değer katmak için çalışıyor. Aydın, gıdaya olan talebin asla azalmayacağını söyleyerek, doğru yatırımların önemine vurgu yaptı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Selanik göçmeni Cafer Aydın tarafından Bursa’da kurulan Aytav Aydın Tavuk ve Et Pazarlama, Bursa’nın değişilmez lezzet durakları arasında. Firmanın dördüncü kuşak temsilcisi Mehmet Aydın, Bursa Ticaret Borsası (BTB) Meclis Başkanlığı’nda, uzun yıllara dayanan tecrübesiyle sektörün gelişmesi için çalışıyor. “Başkanlar ve İşleri” röportaj dizimizin konuğu BTB Meclis Başkanı Mehmet Aydın ile sürdürdük. Aydın ile pandeminin firması ve sektöre etkilerini, aile şirketlerinin önemini ve gelecek dönem hedeflerini konuştuk.

Kısaca firmanızdan bahseder misiniz? Firmanızın kuruluşundan bu yana geçen süreci anlatır mısınız? Ailemizin tavukçuluk ve canlı hayvan işine başlaması 1935 yılına dayanıyor. Büyükdedem, Selanik’ten Bursa’ya göçmen olarak geliyor ve 1935 yılında Tuz Pazarı’ndaki ilk iş yerini açıyor. Canlı tavuk satışıyla başladığı işe sonrasında yumurta ticaretini de ekliyor. Biz de ondan kalan mirası hala devam ettiriyoruz, bunu çiftlik ve üretim tesisiyle de taçlandırdık. Şu an üretim kapasitemizi düşürdüğümüz için, çekirdek kadromuz diyebileceğimiz 35 personelle faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Ancak dönemsel olarak üretim periyodlarımızı ve kapasitemizi artırdığımız dönemlerde bu rakam 2 katına çıkabiliyor.

Firmanız pandemiden nasıl etkilendi? Bu süreçte genel olarak bir daralma yaşandı ama biz hacim olarak çok bir değişim yaşamadık. Biz temel gıda ürünü satıyoruz, insanlar salgın döneminde de bu ürünleri tüketmeye devam etti. Sadece kısıtlamalar nedeniyle, hafta boyu süren satışımızı 5 güne sığdırmak durumunda kaldık. Bu noktada pandemi dönemini yönetmek biraz sıkıntı oldu. Çünkü, raf ömrü olan ve tazelik gerektiren bir üründen bahsediyoruz. Biz ürünümüzün tazeliğini koruyup, müşteriye sağlıklı bir şekilde satılması için oldukça özen gösterdik. Bu süreçte, müşterilerimizin talepleri doğrultusunda e-ticarete yönelme kararı aldık. Şu an bunun organizasyonu üzerinde çalışıyoruz. Sonuçta, ürünlerimizi soğuk zinciri kırmadan, müşteriye ulaştırmamız gerekiyor. Muhtemelen birkaç ay içerisinde online satış kanallarımızı aktif edeceğiz.

2021 için yeni yatırım hedefleriniz var mı? Yatırım planlarımız var; kendi kapasitemizi, hacmimizi büyütmek istiyoruz. Gıda sektörü büyüyor ve büyümeye devam edecek. Beyaz et sektöründe, kişi başı yıllık tüketim 22 kilo civarında. Dünyadaki öngörüler doğrultusunda bu tüketimin kişi başı, yıllık 35 kiloyu bulacağını düşünüyoruz. Biz de bu ihtiyaca karşılık verebilmek için çiftlik, üretim ve perakende ayağında yatırımlarımızı sürdüreceğiz.

Üretim ve satış süreçlerindeki koordinasyonu nasıl sağlıyorsunuz? Üretim ve satış iç içe dursa da birbirinden farklı ayaklar. Üretimin, kesimhane ve entegrasyon süreçleri de var. Dolayısıyla bunu organize etmek çok zor ama sektörde deneyimli bir firma olarak bu konuda tecrübeliyiz. Firmalarla diyaloglarımız iyi. Yetiştirme konusunu da çok iyi biliyoruz. Bu yüzden süreçleri daha sürdürülebilir yürütebiliyoruz.

İnsanlar beyaz et ürünlerine yetiştirilme ortamları, çabuk bozulabilmesi gibi sebepler yüzünden ön yargılı yaklaşabiliyorlar. Siz, sağlıklı üretimi nasıl sağlıyorsunuz? HACCP Kuralları’na (Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike Grandbetting Analizi) harfiyen uyuyoruz. Bizim ilkemiz; çiftlikten sofraya kadar hijyen kurallarını eksiksiz uygulamak. Eğer bu zinciri kırarsanız başarılı olmanız mümkün değil. Beyaz et çabuk bozulabilen bir ürün olmasından dolayı, soğuk zincirde yaşanan bir ihmal, büyük sorunlar doğurabilir. Biz müşterilerimize sağlıklı gıda sunabilmek için adeta laboratuvar ortamındaymış gibi çalışıyor, personelimizi de buna göre eğitiyoruz.

Kümes hayvanlarındaki endüstrileşme, küçükbaş ve büyükbaş hayvanlara kıyasla çok daha fazla. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Bu sanayileşmeyle ilgili bir durum. 1970’lerden önce tavukçuluk, küçükbaş hayvancılıktan daha gerideydi. Sektörün ivme kazanması sanayileşmeyle paralel oldu. Ancak bu süreçte küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık butik, köylü üretim tarzında kaldı. Bu ürünlerin de endüstriyelleşmesi lazım. Dünya ölçeğine baktığımızda bunun örneklerini görüyoruz. Bu noktada devlet destekleriyle, hayvancılığın daha cazip hale getirilmesi gerekiyor.

Sektörünüzde uzun yıllara dayanan tecrübeye sahipsiniz. Geçmişten bugüne baktığınızda nasıl bir değişim yaşandı? Sektörde müthiş bir değişim var. Rahmetli büyük dedem, şu anda bizim yaptığımız tavukçuluğu ve tavukçuluk işletmelerini gezse gözlerine inanamaz. 1970’lere kadar dükkanımızda canlı tavuk vardı. Buzdolabı olmadığı için ürün saklayamıyorduk. 1970’lerden sonra sektör çok hızlı gelişti. Öyle ki, şu an teknolojik imkanlar ve müşteri talepleri doğrultusunda 38 çeşit ürün sunabiliyoruz. Bu çeşitliliği sağlayamazsanız, başarılı da olamıyorsunuz.
Pandemiyle birlikte gıdada yerli üretimin önemini bir kez daha gördük. Bu durum önümüzdeki dönemde tarım ve hayvancılık alanında yatırımların artmasına vesile olur mu?
Ben yatırımların artacağını düşünüyorum. Fakat, tarım ve hayvancılık kendi başına, bilmeden yapılacak işler değil. Çizmeyi ayağınıza giymeden, kümese girmediğiniz sürece burada başarıyı sağlayamazsınız. Bu durum tarımda da aynı, toprağa ayağınızı basıp, ürünü dalında görmedikten sonra hangi ürünün iyi, hangisinin kötü olduğunu anlayamazsınız. Uzaktan kumandayla, ben bir adam bulur, o işi yürütürüm mantığıyla olmuyor. Bu sektörler özveri gerektiriyor. Bu anlamda, bu sektörlerde doğru partnerlerle çalışmanın oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.

Firma olarak 100 yıla yaklaşan bir tecrübeye sahipsiniz. Uzun yıllara dayanan sürdürülebilir başarınızın anahtarları nelerdir? Öncelikle işinizi çok severek yapmanız lazım. Bizim işimiz sevmeden yapılacak bir iş değil, çok özveri gerektiriyor. Hafta sonu ya da bayramlarda da durmadan çalışmanız gereken bir işten bahsediyoruz. Bizim mesaimiz yok. Çünkü canlı hayvan üretiyoruz. Bu hayvanlar sizin mesainize göre yaşamıyor. Sizin onlara bir bebekten daha fazla özen göstermek zorundasınız. Başarı burada çok çalışıp, işinizi severek, özeriyle yapmaktan kaynaklı. Bir de tabii büyüklerimden öğrendiğim ilke şu; ürettiğim ürünü evime götürüp yiyemiyorsam, onu müşteriye de satmam. 85 yıldır da bu sektörde başarılı bir şekilde ayakta kalmamızın sebebi de disiplinli çalışıp, müşterimize güven duygusu sağlamamızdır.

Firmanızda yeni kuşaklar görevler alıyor mu? Kızım ve oğlumla birlikte çalışıyoruz. Kızım gıda, oğlum da çevre mühendisi. Biri çiftlikte, diğeri de ürün satışta çalışıyorlar. Onlar da bu işi severek yapıyorlar. Sevmeden kimseye bir iş yaptıramazsınız. Bu anlamda şimdiden 5’inci kuşağa geçtiğimizi söyleyebilirim. İnşallah onlar da ileriki nesillere götürürler.

Bursa’da sanayi ve tarım güçlü üretim kolları. Bursa’da tarıma yönelik endüstrileşmenin artması tarımın da gelişmesine imkan tanır mı?
Bursa’da gıda fabrikalarının sayısını yeterli bulmuyorum. Bursa’da bugün 3 milyonluk bir nüfustan bahsediyoruz ancak bir 10 yıl sonra Bursa, 6 – 7 milyon nüfusa ulaşacak. Bu yüzden bu alandaki fabrika sayısı daha da artmalı. Gıda sektörünün daha da büyüyeceğine eminim. İnsanların gıdaya ulaşma isteği asla bitmeyecek. Bitmeyeceği için de bu yatırımları doğru bir şekilde yapmalıyız.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.